Derleyen: Betül Topaklı / Milliyet.com.tr – Deniz ve acı sularda yaşayan at nalı yengeci, limulina alt takımına ait özel bir hayvan familyasını temsil eder. Genellikle yumuşak kumlu veya çamurlu tabanlı sığ sularda bulunan bu canlı, bahar aylarında gelgit alanlarında sıklıkla karşımıza çıkar. At nalı yengeci, Asya mutfağında tüketilmesinin yanı sıra, balık yemi, gübre ve özellikle bilimsel araştırmalar için de önemli bir kaynak olarak değerlendirilmektedir. Her yıl yarım milyon civarında at nalı yengeci, biyomedikal endüstride kullanılmak üzere yakalanmaktadır. Bu canlılar, dünya üzerindeki en eski hayvanlardan biri olup, yaklaşık 450 milyon yıldır yaşamaktadır. Bu süre, dinozorlardan önce var olduklarını ve beş büyük kitlesel yok oluş olayını atlattıklarını göstermektedir.
At nalı yengecini farklı kılan en önemli özelliklerden biri, o sıradışı renge sahip kanıdır. Mavi renkteki bu kan, sıradan bir biyolojik sıvıdan çok daha fazlasını ifade eder. Yengecin kanındaki amebositler, en küçük bakteri varlıklarını dahi algılayarak bunları pıhtılaştırıp etkisiz hale getirir. Bu olağanüstü mekanizma, ilaç endüstrileri için kritik bir keşif sağlamaktadır. İlaç firmaları, “pıhtılaştırıcı” anlamına gelen “koagülan” isimli kimyasalı içeren hücreleri kullanarak, karışımlardaki herhangi bir kontaminasyonu tespit etmekte faydalanıyorlar. Eğer analiz edilen sıvıda tehlikeli bakteri endotoksinleri mevcutsa, at nalı yengeci kanı burada devreye girerek söz konusu maddeleri “jel” formuna dönüştürüyor. Bu durumu, 1956’da maddeyi tanıtan bilim insanı Fred Bang, yaptığı makalede dile getirmiştir.
KOVİD-19 AŞILARINDA DA KULLANILDI
Dünya genelinde pek çok ülke aşı yatırımları gerçekleştirirken, at nalı yengeci kanı, uzun zamandır aşı geliştirme çalışmalarında kullanılmaktadır. Bakteriler öldüğünde salgılanan endotoksinler, insan kana karıştığında son derece tehlikeli olabilmektedir. Bu nedenle, aşı gibi kana karışacak maddelerin endotoksin barındırıp barındırmadığının test edilmesi büyük bir öneme sahiptir. At nalı yengecinin sağladığı mavi kan, bu endotoksinleri tespit etmede kritik bir rol oynamaktadır.
At nalı yengecinden elde edilen pıhtılaştırıcı kimyasal, ürünlerin üretim, saklama ve kullanımı sırasında olası bakteriyel kirlenmelerin tespitinde kullanılmaktadır. Bu test, LAL (Limulus Amebocyte Lysate) testi olarak bilinmakta ve ilaç sektöründe çığır açan bir yöntem olmuştur. Daha önce, ilaçların ve tıbbi cihazların kontaminasyonunu belirlemek için tavşanlar kullanılıyordu. LAL testi sayesinde, daha hızlı ve verimli bir test yöntemi geliştirilmiş ve bu test, milyonlarca insanın hayatını kurtaran aşıların, serumların, damar içi ilaçların ve tıbbi cihazların güvenliğini sağlamak için hayati bir öneme sahip olmuştur.
15 BİN DOLARA KADAR FİYAT BİÇİLİYOR
Ancak bu tıbbi başarıların arkasında dikkat çekici bir sorun yer alıyor: Yengeçlerin aşırı avlanması. Yengeç avcıları, bu canlıları sığ sulardan toplayarak laboratuvarlara götürüyor, burada ise kalp bölgesinden kan alıyor. Sürecin sonunda, elde edilen bu kan işlenerek LAL elde edilmektedir ve bu ürünün litre fiyatı 15 bin dolara (yaklaşık 550 bin lira) kadar yükselebilmektedir.
At nalı yengeçlerinin yeniden doğal ortamlara salındığına dair beyanlar bulunsa da, bu işlem hayvanlar için oldukça yıpratıcıdır. Kan alınan yengeçlerin yüzde 10 ila 30’u hayatını kaybetmektedir. Ayrıca, araştırmalar dişi yengeçlerin çiftleşme isteklerinin azaldığını ve dolayısıyla türlerinin geleceğinin tehlikeye girdiğini ortaya koymaktadır.
ALTERNATİFİ MEVCUT
Bilim insanları, at nalı yengeci kanına olan bağımlılığı azaltmak amacıyla ‘Faktör C Rekombinantı (rFC)’ adlı sentetik bir alternatif geliştirmiş durumda. 1980’lerden beri kullanılan bu yapay alternatif, biyomedikal endüstride tam anlamıyla benimsenmiş değil. Uzmanlar, sentetik alternatife geçişin zaman alacağını ve belirli laboratuvarların yeni test yöntemlerine adaptasyonunun zorluklar çıkardığını ifade etmektedirler.