Piyasa raflarında yer alan süt ve yoğurtların gerçekten doğal olup olmadığı, büyük bir endişe kaynağı olmuştur. Dr. Öğr. Üyesi Öznur Eyilcim, süt ve süt ürünlerinde yapılan sahtecilikleri ve bunların nasıl anlaşılacağını pratik yöntemlerle aktardı.
Süte su katılıyor mu anlamanın yolları
Sütte su katılarak süt miktarının artırılması ve maliyetlerin düşürülmesi, hem besin kalitesinin azalmasına hem de sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Dr. Öğr. Üyesi Öznur Eyilcim, “Sütteki sahtecilikler laboratuvar testleriyle tespit edilebiliyor. Ancak süt ve süt ürünlerindeki sahtecilikler, tat, yoğunluk ve renk gibi basit fiziksel testlerle de anlaşılabilir. Doğal süt, mat bir beyazlığa, temiz bir görüntüye sahip olmalıdır. Su katılmış sütler ise genellikle hafif mavimsi bir renge sahiptir. Ayrıca yoğunluk testiyle de sütün saflığı kontrol edilebilir. Saf sütün yoğunluğu suyun yoğunluğundan fazladır ve bu nedenle daha yoğun bir kıvam sergiler. Yüzeyde döküldüğünde ise yayılma ve iz bırakma şekli de bu durumu gösterir. Su katılmış sütler daha hızlı akarken, doğal süt daha yavaş ve belirgin izler bırakarak akmaktadır. Su katılmış süt damlatıldığında ise bardaktaki su ile hızlıca karışarak bulanık bir hale gelirken, saf süt dibe çöker” diye belirtti.
Kaymak oluşumu suyun varlığını gösteriyor
Süte su katılıp katılmadığını anlamanın etkili yöntemlerinden birisinin kaynatma testi olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Öznur Eyilcim, “Saf süt kaynatıldığında yüzeyde yoğun bir kaymak tabakası oluşturur. Su katılmış sütlerde ise bu tabaka ya az oluşur ya da hiç oluşmaz. Saf sütün kendine özgü bir tadı mevcuttur. Süt içildiğinde yoğun bir tat hissedilmemesi durumunda, su katılmış olduğu anlamına gelir. Sütün karakteristik tadı, sahte olup olmadığını anlamak için de öncü bir ipucu sunmaktadır” ifadelerini kullandı.
Sütlerdeki asidik reaksiyon suyun varlığını gösteriyor
Sütlerdeki asit tayininin önemli bir analiz olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Öznur Eyilcim, “Yeni sağılmış süt, başlangıçta normal bir asidik reaksiyon gösterir, bu durum ilk asitlik olarak tanımlanır. Ancak süt bu asidik özelliğini uzun süre koruyamaz. Sağım ve bekletme koşulları nedeniyle süte farklı mikroorganizmalar bulaşır. Bu mikroorganizmalar, süt asidik seviyesinin artmasına yol açar. Asitlik testi laboratuvar ortamında yapılabildiği gibi evde de basit yöntemlerle anlaşılabilir. Eğer süte karbonat eklenirse ve köpürme oluyorsa, bu durumu doğal asit dengesinden kaynaklanmaktadır. Fakat su eklenmesi halinde, seyrelmiş süt nedeniyle köpürme oluşmayabilir; bu durum, süte su veya başka nötralize edici maddelerin katılmış olma olasılığını artırmaktadır” şeklinde konuştu.
Piyasada satılan süt ve yoğurtları alırken dikkat edilmesi gerekenler
Dr. Öğr. Üyesi Öznur Eyilcim, süt ve yoğurt alırken dikkat edilmesi gereken noktalara dikkat çekti: “Öncelikle güvenilir markaların tercih edilmesi önemlidir. Alınan süt ve yoğurdun markası, etiket bilgileri ve sertifikası dikkate alınmalıdır. Ürünün taze olup olmadığını kontrol etmek amacıyla son kullanma tarihine göz atılmalıdır. İçeriğinde katkı maddesi, koruyucu veya yapay tatlandırıcı gibi istenmeyen maddelerin bulunmaması önemlidir. Organik ürün tercih ediliyorsa, sertifikalı ürünlere yönelmek gerekir. Bu şekilde ürünün belirli standartlara uygun olarak üretildiği anlaşılabilir. Ayrıca sütün ve yoğurdun pastörize edilip edilmediği de büyük önem taşımaktadır; pastörize edilmemiş sütler sağlık riski oluşturabilir.”
Ambalajın sağlamlığına dikkat edin!
– Ürünün ambalajının sağlam ve sızdırmaz olması, taze olduğunu ve hijyenik koşullarda saklandığını gösterir.
– Güvenilir markalar genellikle kaliteyi de beraberinde getirir. Tanımadığınız markalar hakkında araştırma yaparak daha güvenli seçimler yapabilirsiniz.
– Sütün ve yoğurdun yağ oranı, protein içeriği ve diğer besin değerleri mutlaka kontrol edilmelidir.
– Süt ve yoğurt gibi ürünlerin soğuk zincirde taşınması ve saklanması kritik öneme sahiptir. Satın alırken, ürünün soğuk tutulduğundan emin olunmalıdır.
– Fiyatın kalite için tek başına bir kriter olmadığı belirtilebilir; özellikle çok düşük fiyatlar, ürün üzerinde hile yapıldığı ve uygun olmayan koşullarda işlendiği anlamına gelebilir.
Organik ve yerel ürünler daha güvenli mi?
Dr. Öğr. Üyesi Öznur Eyilcim, organik veya yerel işletmelerden alışveriş yapmanın taklit veya tağşiş risklerini azaltabileceğini ancak bunun tamamen güvenli bir seçenek anlamına gelmeyeceğini belirtti. “Ürünlerin kaynağını, üreticisini ve işleme yöntemlerini dikkatlice incelemek, sahtecilik riskini azaltmak için gereklidir. Yerel üreticiler küçük ölçeklerde çalıştıkları için denetim süreçleri ve düzenlemeleri büyük ölçekli üreticilere kıyasla farklılık gösterebilmektedir. Güvenilirlik, ürünün kaynağı, sertifikaları ve üretim süreçleriyle birlikte, tedarik edilen yerin kalite standartlarını, üretim koşullarını ve şeffaflığını da kapsamaktadır. Bu nedenle, organik veya yerel ürünlerden alışveriş yaparken, güvenilir sertifikaların ve etiketlerin varlığı, üreticilerin itibarı ve satış yerlerinin güvenilirliği gibi unsurlara dikkat edilmelidir” şeklinde sözlerini tamamladı.